ANTONY GORMLEY’NİN GÖRDÜKLERİ

Genel geçer bir kaide olarak heykeltıraşların maddeyle ve nesneyle uğraştığını varsayarız. Dışarıdan bakan bir göz için onların oyuncakları taştır, ahşaptır, plastiktir, betondur. Ancak sanatçısının kurguladığı kadar mistik olmayı başaran heykellerde durum farklıdır. İkinci kez görüldüğünde karşısındakine ilkinden farklı bir hikâye anlatabilen heykeller, bize heykeltıraşın esas amacını hatırlatır: Heykel boşluklar yaratmaktır.

Şu sıralar Londra, Royal Academy of Arts’da eserlerini görebileceğiniz İngiliz heykeltıraş Antony Gormley için de heykel sanatı, tam olarak bu anlama geliyor. Yaklaşık 50 yıllık kariyerinin en çarpıcı enstalasyonlarının yanında Londra için ürettiği eserlerin de yer aldığı sergi, 3 Aralık’a kadar ziyaretçilerini kabul ediyor. Kimilerine göre sanatçının son on yıldaki en iddialı sergisi. Sergide, “Bir heykel nelere kadirdir?” sorusunu soruyor sanatçı. Ona göre bu soru bir yenisini doğuruyor: Acaba heykel, insanın sanatla kurduğu bağı değiştirebilme gücüne sahip midir? Ve dahası, insanın hayatla kurduğu bağı değiştirebilir mi?

Antony Gormley’nin kariyerine bir anlamda saygı duruşunda bulunan sergi, sanatçının Clearing VII, Lost Horizon I, Angel of the North gibi tüm deneysel çalışmalarını ve enstalasyonlarını tek çatı altında sunduğu için özel bir yere sahip. Ancak en çok da Gormley’nin heykelle olan ilişkisini olağan çıplaklığıyla anlamamıza olanak sunduğu için özel.

Gormley’nin sanatla ilk buluşması çocukluk yıllarına dayanıyor. Çoğu zaman cezalandırıldığı için gönderildiği odasında, yalnız başına geçen saatler, Gormley’nin mekân ve boyut algısını geliştiriyor. Böylece onun için boşluk kavramı doğuyor ya da yeniden tanımlanıyor ve sanatçı, aslında bir an için gözlerimizi kapadığımızda hepimizin erişebileceği bir hayal dünyasının kapılarını açıyor. Bu karanlık hayal dünyasının bazı nitelikleri var: Boyutsuzluk, nesnesizlik, sınırsızlık, sonsuz… Bu nitelikler, Gormley’nin yaratıcı gücünü her dönemde ateşleyen unsurlar oluyor.

Heykellerinde kendi vücudunu, yaratıcı bir araç olarak kullanan sanatçı için eskiz defterleri ne işe yarıyorsa, vücudu da o işe yarıyor. Kendi sözleriyle durumu şöyle açıklıyor, “Bu serginin boşluktaki cisim üzerine odaklanmasını istedim: İlk olarak, vücudun farkındalığını arttıran bir dizi ortam ve atmosfer yaratıp ziyaretçilerin kendi bedenlerine ve ardından birbirinden tamamen farklı nesneler kullanarak, insan bedeninde yaşamanın nasıl bir his olduğuna odaklanmalarını sağlamak.”

ABD’li bestekâr, ressam ve filozof John Cage, resim sanatını özne göstererek aslında sanatın tüm disiplinlerini kapsayan bir sözüyle hatırlanır: “Çalışmaya başladığınızda herkes sizinle birlikte stüdyonuzdadır- geçmişiniz, arkadaşlarınız, düşmanlarınız, sanat dünyası ve tüm bunlarla birlikte-fikirleriniz. Ancak resim yapmaya devam ettikçe, siz yalnız kalıncaya dek hepsi bir bir stüdyoyu terk ederler. Ve eğer şanslıysanız, siz bile stüdyoyu terk edersiniz.” Antony Gormley’nin sergisini gezerken, eğer şanslıysak biz de o galeriden dışarıya çıkıyoruz, bedenimiz galeri içinde yer kaplamayı sürdürürken ruhumuz karşılaştığı deneyimle bütünleşiyor ve sanatçının en başta sorduğu soru amacına ulaşıyor: Heykel, insanın hayatla kurduğu bağı değiştirebiliyor.