BARBAROS ALTUĞ

Sana…
Bu mektubu hiç okuyamayacaksın, ama yine de sana yazıyorum. En sevdiğim sensin çünkü hala. Hayır henüz ölmedin, hayattasın; ömür o kadar da kolay bitmiyormuş bak.
Halbuki 40 yaşındaki annen sana ne kadar yaşlı gelirdi; 2000 yılında senin kaç, annenin kaç yaşında olacağını hesaplayıp boşa üzülmüşsün. Sapasağlam yanında işte. Üzüldüğün ne çok şey boş, sana söylemek isterdim. Ama bunları 40 yaşına gelince kendin de fark edeceksin.

Hayallerin değişecek, öyle mutlu bir aile falan kuramayacaksın. En fazla bir kedin olacak, birkaç da aşk hikayen. Oynadığın oyuncak treni, yeterince büyüdüğünü düşünüp bir akraba çocuğuna hediye edecekler, onu bir daha görmesen de arada rüyalarına girdikçe yine mutlu olacaksın. Bunu senden başka kimseler bilmeyecek, bir de ben. Ama bak, dünyayı dolaşacaksın hep hayalini kurduğun gibi; Paris’te, Londra’da, New York’ta yaşayacaksın.

Aile kurmayacaksın belki ama iyi arkadaşların olacak, ne zaman düşecek olsan seni yerden kaldıracaklar. Uzakta olsan da seslerini duyuracaklar sana, ailenden daha iyi tanıyacaklar belki de seni, senin ailen bu olacak.

Çok hayal kırıklığına uğrayacaksın, seni sevenler canını yaktıkça kabuğuna çekileceksin. Ama o kabuğu çatlatan biri hep olacak, çünkü annenin dediği gibi sen doğduğundan beri romantiktin.

Bu halin seni hayatta önce tuhaf ama sonra özel biri yapacak, o yüzden korkma sakın. Okuldan sonra sınıf arkadaşlarınla sokakta top oynamak yerine yine koşarak eve dön ve hep aynı pencerenin önünde, dün gece, herkes yattıktan sonra sessizce yatağından kalkıp, gece lambasının kısık, nerdeyse kırmızı ışığında, koridorda, soğuk yere oturarak başladığın kitabı okumaya devam et. Gözlerin erken bozulacak bu ışık yüzünden, bunun sebebini de sadece sen ve ben bileceğiz. Okulda biraz uykusuz olacaksın, gece soğuk yere oturmaktan karnın ağrıyacak hep. Ama değecek, çünkü sana en güzelini söyleyeyim; kitap yazacaksın, yıllarca başka şeyler yapsan da ilk hayalin gerçekleşecek yani.

Sonra, yıllar sonra, sana çok uzak gelecek bir tarihte sevdiğin birine bir mektup yazmanı isteyecekler. Hiç düşünmeden, çok konuşmayan, kıvırcık sarı saçlarını ve kitapları çok seven o çocuğa yazacaksın bu mektubu. Saçların artık ne o kadar sarı ne de kıvırcık olacak, şimdilerde bazen gereğinden fazla konuştuğunu da söylüyorlar üstelik. Ama eski ve güzel bir fotoğrafa bakınca gülümser gibi olacaksın hep o aklına gelince, bütün günlerini ezbere bildiğin ve seni bugüne getiren tek insanın o olduğunu düşüneceksin, bunu hiçbir şey değiştirmeyecek. Bu mektubu yazarken hala tırnaklarını yiyen o çocuğa sahip çık, çıkabildiğin kadar, kendinden başka biri olmamakta direnecek ve inan bana, bu hiç kolay değil, hayatta kalmak uğraşından bile zor bazen. Ama unutma, seni yıllar sonra bile biri hala çok seviyor olacak, bunun için sana bir de mektup yazacak…