Hasır

İngiliz oyuncu Jane Birkin’in stil ikonu haline gelmiş hasır sepeti, Paris’in markası haline gelen Maison Drucker’ın rattan bistro sandalyeleri, antika kategorisindeki efsanevi rattan Peacock sandalye… Tüm bu parçalara ruh veren hasır yalnızca bir malzeme olmakla kalmıyor; bulunduğu mekâna ve kullanan kişiye doku ve kimlik katıyor.

Hasır, kullanım alanına göre hasırotu, saz kamışları, kuru bitki veya palmiye ağacının yaprak ve liflerinden yapılmış rafyaların örülmesiyle elde ediliyor. Hasır otları bir kilim gibi örülüyor ve örülmesi saatler alıyor. Bir zamanlar Nil nehri kıyısındaki sazlardan Mısır Firavunu Tutankamon için örülen hasır tabureler, bugün iç mimarinin ve tasarımın radarında. Hasır, evlerde yatak başları, lamba, koltuk ve sandalye; gardıroplarda ise çanta, şapka gibi aksesuarlar olarak hayatımızda geniş bir yer kaplıyor. Kolaylıkla toplanıp dürülebilen hasırın, zemin döşemeleri, duvar ve tavan kaplamaları ile çatı yapımı kullanım alanlarında başı çekiyor. Hasır sanatı Türk medeniyetlerinde ve halkın günlük hayatında da oldukça yaygın. Konya, Kastamonu, Kocaeli, Rize, Edirne gibi şehirlerde sepetçilik varlığını hâlâ koruyan bir zanaat. Eski zamanlarda halıların altına yere serilen, duvara asılan, camilerde yaygın olarak kullanılan hasırın, mobilya olarak bugüne benzer tarzda kullanımı 17. yüzyıl Kuzey Avrupa’sına dayanıyor.

RATTAN & BAMBU

Hasır aslında bir malzeme değil; saz kamışlarından, rattan saplarından ve bambunun çekirdeğinden elde edilen bir dokuma lifi. Rattan ve bambu da içerikleri sebebiyle hasır ile aynı kategoride olup birçok tasarımda tercih ediliyor. Rattan, hasıra çok benzeyen bir asma türü. %70’i Endonezya’da bulunan malzeme güçlü bir çekirdeğe sahip. Genellikle mobilya eklemlerini birbirine bağlamak için kullanılıyor. Rattan bir mobilya sadece bu malzemeden üretilirken hasır mobilyalar bambu, saman ve rattan gibi farklı malzemelerden üretilebiliyor. Doğal hali, güneş ışığına maruz kaldığında solduğu için genellikle iç mekanlarda tercih ediliyor. Binlerce yıldır Asya medeniyetlerinde, özellikle Çin’de yetişen ve varlığını sürdüren bambu ise hızlı büyümesi, mukavemeti ve elyafın düzlüğü ile ev yapımından sepet dokumacılığına kadar çeşitli kullanımlara izin veriyor.

BİR SEPETTEN FAZLASI…

Rotayı dünyaya çevirdiğimizde, 20. yüzyıl ortalarında, İtalyan sanat koleksiyoneri Marella Agnelli’nin ve İtalyan mimar Renzo Mongiardino’nun hasır mobilyaya olan ilgileri sayesinde Fransa ve İtalya’da dış mekân mobilyaları konusunda hasırın popülaritesini artmış. Ayrıca Güney Fransa’nın “Provence” bölgesi, 150 yıllık bir hasır işçilik geçmişiyle biliniyor. Zanaatkârlar Adrien Audoux ve Frida Minnet’in “vintage” parçalarının yanında, bölgede dönemine ait pek çok yerel zanaatçı bulunuyor. Provence bölgesinde bulunan “Atelier Vime”, tarihi geleneklerle çağdaş parçalar yaratan bir hasır stüdyosu olarak akıllarda yer etmiş.
Japonya’da sepetler, ikebana sanatı ve çiçek düzenleme ile birleştiğinde sanatsal bir ifade biçimi haline gelmiş. Japonlar, dokuzuncu yüzyıl Çin sepetlerini kopyalayarak bu dönemde Çin sanatı ve el sanatlarından büyük ölçüde etkilenmişler.

HASIR SANATI

Hasırın dokusu ne bir ahşap ne de bir kumaş gibidir. Mekânda gerçekten bir farklılık yaratır. Bu farklılık zaman zaman malzemenin sanata dahil olmasıyla değer kazanır. Hasır ve rattan malzemeyi sanatçılar da tıpkı mimarlar gibi geçmişten bugüne farkındalardı. Pablo Picasso, sentetik kübizmin etkisinde olduğu yıllarda, ‘Still – Life with Chair Caning’ (Bambu Sandalyeli (Hazeranlı) Natürmort) isimli eserine hazeran malzemesini katarak sanata farklı bir boyut getirmiştir.
2013 yılında, Metropolitan Museum of Art’da karşıma çıkan; Kamboçyalı sanatçı Sopheap Pich’in rattan ve bambuyu deneyimleyerek yarattığı heykeller akışkan formları ile aklımda yer etmiş işler arasında.

Günümüzde hasır sepetler açık arttırmalarda da değerleniyor. 2017 yılında Boston Museum of Fine Arts’da düzenlenen açık arttırmada yer alan Japon sepetleri malzemelerin toplanmasından tasarıma kadar her yönüyle bir kültür felsefesi.

Geçtiğimiz yıl düzenlenen bir müzayedede 1950’lerde ABD’li-Japon sanatçı ve mimar Isamu Noguchi ve Japon tasarımcı Isamu Kenmochi tarafından tasarlanan ikonik ‘Bamboo Basket’ sandalyenin yeniden talep görüp alıcı bulması, malzemenin dayanıklılığını ve tasarımın zamansızlığını bir kez daha kanıtlıyor.

İran-Fransız asıllı tasarımcı India Mahdavi, Home Faber isimli sergiye (2018) ‘Imaginary Architecture’ (Hayali Mimari) isimli bir enstalasyon ile katılmıştı. Serginin amacı geleneksel el işçiliğinin modern dünyada bir yere sahip olduğunu göstermekti. India Mahdavi yarattığı soyut kış bahçesinde malzeme olarak rattanı kullandı. Ustaların zanaatı tasarımcının vizyonu ile bir araya gelince geleneksel bir malzemenin yeniye dönüşümü tasvir edilmiş oldu. Aynı amaçla 2019 yılında Milano tasarım fuarı ‘Salone del Mobile’ kapsamında, İspanyol moda evi Loewe, sepetçilik ve dokuma sergisi gerçekleştirmişti.

Çağdaş hasır deneyimine bir başka örnek ise New Yorklu sanatçı Chris Wolston tasarımı Nalgona sandalye. Amazonlardan toplanmış %100 Kolombiya hasır lifleri ile yapılmış. İnsan benzeri formun soyutlaştırılması fikrini anımsatan tasarım, heykelimsi bir görüntüye sahip. İtalyan mimar Alberto Biagetti tasarımı ‘Vincent Chair’ serisi ise dokuma ve hasır işçiliğini ön plana çıkaran son zamanlarda yapılmış sıra dışı işlerden.

Hasırın tarihindeki unutulmaz isimlerinden biri de hasır mobilya konusunda uzmanlaşmış Robert Wengler. Alman ustanın, 1902 yılında tasarladığı, bugün hala çok yaygın bir şekilde kullanılan klasik bahçe yemek sandalyesi günümüzün rattan mobilyalarına meydan okuyor.

1960’lı ve 1970’li yıllar rattan ve hasır malzemenin altın çağı olarak bilinse de son yıllarda doğal ve sürdürülebilir malzemelerin ön plana çıkması ile hasıra verilen değer Rönesans çağını yaşıyor. Doğaya yakın duruşu, sürdürülebilir olması ve karakteristik tavrıyla hasır tasarımların hayatlarımızdaki yeri ziyadesiyle kalıcı.