BİNALAR NE ANLATIR?

Çok uluslu bir aileden gelip kendi yaşamını da farklı uluslarda sürdürmüş bir isim Jeffrey Tucker. Mahallesi olan Balat’ta onunla bir araya gelip tutkulu bir şekilde bağlı olduğu restorasyon işinden, tarihi binaların öneminden ve projelerinin ona öğrettiklerinden bahsettik.PHOTOGRAPHER: Nazlı ErdemirelILLUSTRATION: Efnan Sarıahmetoğlu

Balat’ın kendine has dar ve dik yokuşlarında kısa bir yürüyüşün ardından biraz da gecikmeli olarak Jeffrey Tucker’la buluşuyorum. Sözleştiğimiz gibi Primi’deyiz. Kahvelerimizi yudumlarken bir yandan Jeffrey’nin devam eden projelerinden bahsediyoruz bir yandan da sohbet sonrasında görmeye gideceğimiz binaları planlıyoruz. Jeffrey yalnızca Balat değil, İstanbul’un tüm tarihi yapıları hakkında karşısındakini hayrete düşüren, eşsiz bir birikime sahip. Ben de daha fazla dayanamayıp mimari ve restorasyona duyduğu merakın nereden geldiğini soruyorum. “Nişantaşı’nda 1800’lerde inşa edilmiş, ahşap asansörlü bir apartmanda dünyaya geldim.” diyor. “Yüksek tavanları ve mermer merdivenleriyle zevk unsurunun mimariyle birleştiği bir yapıda büyümüş olmanın muhakkak etkisi var.” diye ekliyor. “70’li yılların getirdiği yıkım ve yerine yapılan zevkten yoksun yapıların üzerimdeki depresif etkisini çok iyi hatırlıyorum. 1930’lar öncesi, henüz betonarmenin yaygın kullanılmadığı zamanlardaki yapılarda karşılaştığımız estetik ve yaşam kalitesine saygı unsurlarıyla kadim mimari bilginin halen uygulandığını görebiliyoruz. Kapanan bir devrin temsilcileri olan bu yapıları korumak, aslına döndürmek ve gelecek nesillere ulaştırmayı kültürel bir misyon olarak algılıyorum.” diyor. Babası dört nesil İstanbullu bir İngiliz, annesiyse 15 nesil İstanbullu olan Jeffrey’e göre çok uluslu ve çok dinli bir aileye mensup olmak insanlara ve olaylara tarafsız bakabilmeyi öğretiyor. “Kültürel değerlerin ulusu ve dini olmadığını, değerlerin bireylere ait olduğunu daha kolay görebiliyor ve takdir edebiliyorsunuz.” diyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olmasının ardından gittiği Milano’da 20 yıl boyunca uluslararası ticaretle uğraşan Jeffrey’nin hayattaki asıl tutkusunun restorasyon olması belki biraz da yetiştiği hoşgörülü ve farklı perspektifleri bir araya getiren yetiştirilme şeklinden geliyor. “İtalyanların tarihi ve kültürel zenginliklerine sahip çıkmaları ve korumaları beni çok etkiledi. Yalnızca İtalya’da değil, Avrupa’da seyahat ettiğim pek çok şehirde de bu korumacılığı hayranlıkla, imrenerek izledim.” diyor.

“YAPACAK ÇOK İŞ VAR”

Jeffrey, İtalya’da yaşadığı yıllarda merak saldığı restorasyon üzerine bir grup mimarla çalışmaya başlıyor ve onların restorasyon becerilerine ve zevklerine hayran kalıyor. Bu projelerden edindiği deneyimler sonrasında İstanbul’da da kalıcı bir şeyler yapma arzusunu daha fazla görmezden gelemeyip memlekete dönüş yapıyor. “Ait olduğum yer İstanbul. İstanbul’un değerlerinin korunmasına katkıda bulunabiliyor olmanın verdiği zevk beni buraya temelli olarak bağladı.” diye anlatıyor. “İstanbul’a dönmeye karar verdiğimde ‘gerçek İstanbul’da’ yaşamak istediğimi biliyordum. Bu yüzden önce Asmalı Mescit, ardından Galata, son olarak da Balat’a taşındım. Aradığım mahalle kültürünün devam ettiği, harika bir İstanbul köşesi burası. Hızla dönüşmekte olan İstanbul, en sonunda beni Balat’a getirdi. Tarihi yapı stoku çok geniş. Yani yapacak çok iş var.” diyor. Jeffrey, İstanbul’daki restorasyon projelerini yıllar içinde kemikleştirdiği ekibiyle birlikte yürütüyor. “Şimdiye kadar yaşadığınız tüm evleri kendi başınıza restore ettiğiniz doğru mu?” diye sorduğumda mütevazılığını korumaya devam ederek, “Ekibim ne istediğimi, tarzımın ne olduğunu çok iyi biliyor. Ben de beni böylesine iyi tanıyan bir ekiple çalışıyor olmanın lüksünü yaşıyorum.” diyerek yanıt veriyor. “Kendi yaşadığım evler de dahil olmak üzere tamamladığım tüm restorasyon projelerinde birlikte çalışıyoruz. Yine projelerin hemen hemen hepsinde mimari bilgisi ve ince zevkiyle bana yol gösteren arkadaşım Mimar Sezin Akkaya ile çalıştık. Oturduğum evlerin restorasyonlarında da çok emeği var.”

Daha fazlası için #Sanayi313PAPER

Satın Al