BİR MİMAR ‘FLÂNEUR’ OLURSA…

Sirkeci’de bulunan Germenya Hana tam karşısından baktım az önce, çok da ilginç olan hikayesini okudum bir çırpıda.

Biraz ilerleyince kendimi, Art Nouveau tarzını yansıtan Vlora Hanı seyrederken buldum.

Bir baktım Moda’dayım; Rum asıllı bir mimar tarafından inşa edilmiş köşkün görkemli eskiliğine kaptırmışım kendimi.

Nişantaşı’nda nostaljik bir Art Deco apartmanı.

Denize nazır salınan bir  İstanbul yalısı.

İzmir’de unutulmaya yüz tutmuş ama bir o kadar da güzel yazlık bir ev.

Zaman bina cephelerinin arasında kayboluyordu adeta…

Serkan Ennaç, Türkiye Mimarisi instagram hesabı ile, bir kâşif gibi gözünün güzel gördüğü yapıları, iç güdülerine göre yarattığı güzergahlarda yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Bazen de gözümüzden kaçmış değerlerin varlığını hatırlatıyor. En büyük tutkusu mimarlık ve yapılar olan bir mimarın kendi kadrajından oluşturduğu, insanı zenginleştiren bir Türkiye albümünün İstanbul durağında mola veriyoruz şimdi.

Nişantaşı’nın ara sokaklarında, Serkan Ennaç’ın seçtiği keyifli bir kafede kahvelerimizi yudumlarken ona İstanbul’u sorduğumda hüzün kelimesini telaffuz ediyor. Boğazın maviliklerinde ilerleyen bir vapurun manzarası, mavi bir fonda uçuşan martı konvoyu nedense ona hüznü anımsatıyor.

Serkan Ennaç, çocukluğunu 80’lerin Etiler’inde geçirmiş biri olarak tüm çocukların sınıf farkı gözetmeksizin, sokaklarda oyun oynadığı İstanbul’u özleyenlerden. ‘Unutamadığım çok hatıra var ama galiba en keyif aldığım şey ilkbaharda, Etiler’de şimdilerde yerinde ‘Maya Residences’ olan tepenin eski hali, Aşıklar Tepesinde yaptığımız pikniklerdi. Papatyalar ve renk renk çiçeklere bürünürdü orası. O tepeden Bebek’e bakmak hala çok güzeldir. Günümüzde aynı yerde olan Backyard’a gittiğimde hep aklıma çocukluğum gelir.’

Mimar, Şişli’nin sakin bir noktasında yaşıyor. Köklü bir tarihi olan Şişli’nin hala az da olsa geçmişin izlerini koruyabilmiş tarihi dokusu onu besliyor. Beyoğlu, Sultanahmet ve Kadıköy keşfetmekten en keyif aldığı semtler. Cihangir Camii’nin bahçesinde oturup manzarayı izlemek ise ona huzur veriyor.

Her semtte başka başka bir sürü İstanbul!

Bir dönem iş için yurtdışında yaşayan mimar, o zamanlarda İstanbul’a dair en çok Boğaziçi’ni, orada balık yemeyi ve İstiklal Caddesi’nin  sabaha değin süren insan kalabalığını özlemiş. ‘Bana kalırsa İstanbul’u en ayırt edici kılan, geçmişten beri hep kozmopolit oluşu, Boğaz’ın eşsizliği ve kentin insan eli değmemişken bile büyülü bir güzelliğe sahip coğrafi özellikleri.’

Annesi Makedonya göçmeni babası ise Antepli olan Serkan Ennaç, doğduğu ve büyüdüğü yer İstanbul’un bambaşka olduğunu düşünüyor. The Marmara Pera’nın terasından görünen manzara favorisi. Tarihi yarımadayı görebildiği her manzara onu mest ediyor. 

‘Tarihi yarımada, Sultanahmet, Balat… Her biri bambaşka dokulara sahip. Aynı gün içinde farklı yerleri gezdiğinizde başka başka bir sürü İstanbul’u yaşamak mümkün.’ dediğinde tüm bu farklılığın hepimizin üzerindeki ilham verici etkisini düşünüyorum.

‘Türkiye Mimarisi’ ile kendimi daha çok mimarlık yapmış gibi hissediyorum!’

Teşvikiye’de Serkan Ennaç ile beraber yürürken, gözümüz hep bina cephelerindeydi. Onunlayken yapıları farkına varmamak imkansız. Mimarlık tutkusunu, bir platforma dönüştürdüğü Türkiye Mimarisi hesabı, 2019 Kasım ayında, sadece beğendiği bina fotoğraflarını özgürce paylaşma düşüncesiyle başlattığı bir yolculuk. Özellikle profesyonel fotoğraf çekiminden kaçınan Serkan Ennaç, mükemmeliyetçilikten yana değil. Her yapıyı paylaşmadan önce araştırıyor. Fotoğraf metinlerinin arkasında, internetten belediye arşivlerine uzanan hummalı bir araştırma süreci var.

‘Kabul görmüş ve ödül almış çok önemli yapılar dahi olsa, eğer inanmıyorsam ve çizgisini beğenmiyorsam paylaşmıyorum. Tanınmış olup olmamasını önemsemiyorum. Bazen hiç kimsenin yüzüne bakmayacağı bir binayı kendim beğendiğim için paylaşabiliyorum. Özellikle bina tasarımlarını paylaştığım, ileri yaşlardaki mimarlar çok mutlu oluyorlar’  diyen Serkan Ennaç’ ın samimiyete ve içtenliğe önem veren kişiliğinin izleri, Türkiye Mimarisi hesabına da yansımış.

Başından beri beğenilme kaygısı hiç olmamış hatta bu kadar ilgi göreceğini bile düşünmemiş. ‘Bu tutku bende hep vardı. Tutku başarıya ulaşınca beklenmedik olan oluyor. Ben de bu duygunun biraz tatminini yaşıyorum.’ diyor. ‘Türkiye Mimarisi’ hesabının ona en çok ne kattığını sorduğumda, ‘Bu şekilde daha çok mimarlık yaptığımı hissediyorum. Bugün Türkiye’de hatırı sayılır ne kadar mimar varsa beni en çok takip eden onlar. Normal hayatta veya mimarlık yaparak bu ortamı daha zor elde ederdim.’ Onun için bu hesap sayesinde kurduğu bağlantılar, mimarlık pratiğini uygularken kazanabileceklerinden çok daha değerli.

‘Le Corbusier’ imzalı bir evde yaşamayı tercih etmem.’

Halen mimarlığa zaman zaman devam eden Serkan Ennaç tarzını modern olarak tanımlıyor. Avrupa’da oluşan ve dünyaya yayılan modernist mimarlığı dikkat çekici bulmasına rağmen en sevdiği mimari dönem ‘Mid-Century’. ‘Doğadan tutun, antik dönem mimarisine dünyada ilham verici o kadar çok şey var ki. Ama bugüne dek beni en çok etkileyen yapılar; Ayasofya, Pantheon, Süleymaniye Camii, Centre Pompidou ve Scarpa’nın Olivetti showroom’u oldu.’ İspanya’nın öncü mimarlarından Gaudi’nin yapıları onun tarzını yansıtmıyor olsa da o süslü yapıları seyretmekten keyif alıyor.

‘Le Corbusier’yi çok beğenirim, yapılarını defalarca gezebilirim. Ama Le Corbusier binasında yaşamayı tercih etmeyebilirim. Mimari olarak bana çok şey ifade ediyor. Nasıl defilede giyilen konsept bir şov kostümü sokakta giyilmez. Aynı şekilde bazı şeyler mimarlık içindir yaşam için değildir gibi geliyor bana.’

Mekanlarda yaşanmışlık hissini seven Ennaç, ailesinden kalan eski bir halının nereye giderse gitsin onunla geleceğini belirtirken yaşadığı yere kendinden bir şeyler katmayı sevdiğini anlıyorum. Her dakika bir Bauhaus fikri ile yaşamayı yapay buluyor.

Serkan Ennaç’ın öne çıkanları…

Serkan Ennaç, yapıldıkları dönemi iyi yansıtan yapıları seviyor. Cephe oranlarına, doluluk boşluk dengelerine ve kütle kompozisyonuna bakıyor. Bu bağlamda İstanbul sokaklarını arşınladığında;  Şeyh Zafir Türbesi, Atatürk Kitaplığı, Sirer Yalısı, Rıza Derviş Yalısı, bugünlerde adını sıkça duyduğumuz Botter apartmanı, Hilton Bosphorus binası ve daha nicelerinin altını çiziyor. Geçmişten takip ettiği Türk mimarlardan bahsediyoruz biraz da; Sedad Hakkı Eldem, Utarit İzgi, Behruz Çinici dilinden düşürmediği isimlerden.

Dünyada ise geçmiş dönemden Carlo Scarpa, Zaha Hadid, Oscar Niemeyer, Paul Rudolph, Mies Van der Rohe, Renzo Piano gibi isimler başta olmak üzere döneminin öncüsü işler yapmayı başarmış bir çok isim Serkan Ennaç’ın listesinde. Zaha Hadid gibi Londra’da kabul görmüş Müslüman bir kadının tarzdan ziyade cesaretle geleceği öngörmesi, ona ilham verici ve hayranlık uyandırıcı geliyor.

Serkan Ennaç tutkulu bir gözlemci. Ona keyif veren merakını bir uğraşıya dönüştürmüş. Tüm bu dinlediklerim Walter Benjamin’in pasajlar adlı kitabındaki bir tanımı anımsattı. ‘… kendini bina cephelerinin arasında evindeymiş gibi duyumsayan kişidir…’ der ‘Flâneur’ ( Flanör)’ü anlatırken… Acaba Serkan Ennaç, ‘flâneur’ karakterinin İstanbul mimarlık dünyasına bir yansıması olabilir mi?