LAZARİ KOZMAOĞLU

İstanbul’un son domuz kasabı İdeal Salamın kurucusu Lazari Kozmaoğlu ile Kuzguncuk’tan Dolapdere’ye uzanan, içerisinde farklı kültürleri barındıran bir yaşam yolculuğuna çıkıyoruz.Fotoğraflar: Işık Kaya

Önce bir arkadaşımdan duymuştum. “Babam domuz sosis almak isteyince Dolapdere’deki o domuz kasabına gider. Ne kadar iyi olduğunu anlatamam.” Sonra tesadüfen fotoğraf sanatçısı, bizim için de siyah-beyaz portreler çeken Işık bahsetti. “Aslında Dolapdere’deki o domuz kasabının sahibiyle de röportaj yapabilirsiniz. İstanbul’un tek domuz kasabı. Eski İstanbullu Rum bir aile.”

İstanbul’un son domuz kasabı İdeal Salam’ın telefon numarasını çevirirken buldum kendimi. Kurucusu Lazari Kozmaoğlu’nun oğlu hattın öbür tarafındaydı. “Sizle seve seve İstanbul anılarını konuşur. Kulakları çok iyi duymuyor ama röportaj sırasında yüksek sesle konuşursanız problem olmayacaktır. Pazartesi bekliyoruz.”

Yağmurlu hafta başına tezat, bu küçük kasap dükkanının içine girince beni çok sıcak karşıladılar. İsmimi söyleyince nereli olduğumu sordular.  Eşimin rahmetli büyükbabasıyla tanışıyorlarmış. Etrafa detaylı bakınca kasada ve tezgâhta duranların Lazari ve kardeşi Kozma Kozmaoğlu’nun çocukları olduğunu fark ettim. Lazari beni sohbet etmek için üst kata davet etti. Minik bir mutfak tezgahında personel yemeği pişiyordu. Yandaki yuvarlak mutfak masasında yan yana oturduk.

“Orası 550 yıllık bir okul, neden Patrikhane diye adlandırıyorlar anlamıyorum.”

1944 yılında Kuzguncuk’ta doğan Lazari, ortaokulu Fener Rum Erkek Lisesi’nde, kendi deyimiyle Kırmızı Mektepte okumuş. Kırmızı Mektebe Patrikhane denilmesine çok kızıyor. “Orası 550 yıllık bir okul, neden Patrikhane diye adlandırıyorlar anlamıyorum.”

Müslümanlar & Rumlar & Yahudiler – çok kuvvetli bir arkadaşlık

Kuzguncuk’tan sabah vapurla Eyüp’e giderlermiş. Okul çıkışları top oynar, yaz aylarında ise Kuzguncuk’tan denize girerlermiş, hatta yüzerek bir yakadan öbür yakaya geçmişlikleri bile olmuş. “Çok kuvvetli arkadaşlıklarımız vardı. Yedi Müslüman, birkaç Yahudi ve biz. Biri bir laf söylese, Müslüman arkadaşlarımız hemen bize sahip çıkarlardı. Evlerimizin kapıları her zaman açıktı. Kuzguncuk’ta bir Rum derneği vardı. Polonezköy’e gezi düzenlenirdi. Adam başı 5-10 liraya oraya giderdik.” Uzaklara daldı. “Atatürk’ün akrabaları bizim komşumuzdu. Makbule Hanım arabayla ziyarete gelirdi. Makbule Hanımın şoförü bizi, patronundan aldığı parayla Çamlıca tepesine götürür, dondurma ve mısır yedirirdi. 1956’ya kadar bu rutin devam etti. Sonra Makbule Hanım vefat etti.”

Sinema için Kuzguncuk ve Üsküdar

1960’tan sonra Kuzguncuk’ta iki tane yazlık sinema açılmış. Yazları oraya, kışınsa Üsküdar’daki sinemalara giderlermiş. “Sinemaya bir giderdik, akşama kadar orada kalırdık. Üç film birden izlerdik. Dönüş için paramız yoktu. Tramvayın arkasına asılırdık.”

Sonrasında ailece Beşiktaşlı olduklarını öğreniyorum. “Maça girmek 50 kuruştu. Sarhoşlar, bağımlılar yanımızda. Biz genç çocuklardık. Korkardık.”

İstanbullu parlak çavuş

Buradan Lazari Beyin gençlik yıllarına geçiyorum ve 20 yaşından sonra birdenbire patron olduğunu öğreniyorum.  “Askere gitmeden önce babam hastalandı, annem çalışmaya başladı. İki yıl boyunca çok güzel askerlik yaptım. Önce İzmir’deydim, sonra çavuş olarak Erzurum’a gittim. Üsteğmenimiz Üsküdarlıydı. Benim de oralı olduğumu öğrenince beni hemen kendi tarafına aldı. Okuma-yazma bilmeyene okuma-yazma öğretirdim. Mektupları ben okurdum. Yüzbaşı İstiklal Marşını okuyamayana teskere vermiyordu. Her akşam diğerlerine İstiklal Marşı’nı öğretiyordum. Marşı tam olarak bilen bir tek ben vardım. Adım İstanbullu parlak çavuş olmuştu. Askerlikten hemen sonra işimizi kurdum.”

O anda fotoğrafçımız Işık geldi. Lazari Bey Işık’a tatlı bir selam verdikten sonra askerlik sonrası iş hayatını anlatmaya başladı. “10 yıl boyunca Ayazağa köyündeydik. Sonraki 40 yıl ise burada, Dolapdere’de geçti. Türkiye’de vergini ödersen, temiz çalışırsan işlerin rast gider.”

Ağabey kardeş arasındaki tatlı çekişme

Kozma içeri girdi ve Işık’a neyin resmini çekeceğini sordu. Işık portre çekeceğini söyledi. “Röportaj için ağabeyimi çekebilirsiniz ama daha fazlası değil.” Lazari araya girdi ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Aralarındaki tatlı çekişme fark edilmeyecek gibi değildi.

Lazari’ye bugünlerde neler yapmayı, İstanbul’da nerelere gitmeyi sevdiğini sorduğumda aldığım cevapla karşımdaki İstanbullu beyi daha yakından tanıdım. “2003 senesinde enfarktüs geçirmeden önce her gece gazinoda, pavyondaydım. Sonrasında gezmeleri azalttım tabi. Zamanında o kadar çok eğlence gördüm ki, bugünün eğlencesi bana pek bir şey ifade etmiyor. Benim zamanımda parmakla sayılacak kadar az gazino vardı. Gece hayatında herkes birbirine selam verirdi; kim olduğunu bilmediğin halde. Kimse kimsenin yanındaki kadına bakmazdı. Şimdiyse işten eve, evden işe bir hayatım var.”

Sıra fotoğraf çekmeye gelince Işık’la göz göze geliyoruz. Camdan dışarı, yandaki benzinciye bakarken verdiği doğal poz ile yaşanmışlığın getirdiği o hüzün Lazari Beyin her halinden belli oluyor. “Fotoğraf çekmişler, çekmemişler ne fark eder?” gibi bir hava. Personel yemeği hazır olunca keyfimiz yerine geliyor. Çekim sırasında bize köfte ikram ediyor. Gülümsüyoruz.

Aşağı katta Lazari bize Zeki Müren’le gençken Yeşilköy sahillerinde çektirdiği fotoğrafı gururla gösteriyor. O sırada Kozma yanımıza geliyor. İdeal Kasap’a gelen tüm ünlülerin fotoğraflarının olduğu panoyu gösteriyor. “Eda Taşpınar bile geldi buraya.” Lazari Işık’ın bu hanımefendiden daha güzel olduğunu söylüyor.

Çapkın Lazari, tatlı bir kardeş çekişmesi, domuz sosisler ve nostalji…