MEVLÜT AKYILDIZ
Mevlut Akyıldız’ın evine ulaşmak için Kurtuluş sokaklarında yürüdüğüm o anlar, zamanda yolculuk etmeye başlıyorum. İstanbul’un bu bölgesine gelmeyeli çok olmuş. Tarihi pastanelerden gelen nefis kokular, esnaf ve müşteri arasındaki iletişimin sıcaklığı, eski İstanbul havası… Yağmur çiselerken o İstanbul apartmanlarından birinin içine giriyorum. Kapıyı Mevlut Beyin eşi Aşkım Akyıldız açıyor. Beni çok sıcak karşılıyorlar. O pastanelerin birinden taptaze milföy almışlar.
İstanbul’la ilgili hatırladığı ilk anılarını soruyorum önce.
PAVYON VE KLASİK MÜZİK
“12 yaşımda Ankara’dan İstanbul’a taşındık. Altı yıl Fatih’te oturduktan sonra akademiye girdiğim 1973 yılında Kurtuluş’a geldik. Buradaki arkadaş profilim oldukça çeşitliydi. Yahudi arkadaşım Moşe, Ermeni arkadaşım Erol ve Müslüman arkadaşım Vasil vardı. Sivaslı arkadaşımız Yavuz’un babasının randevu evleri vardı. Gençliğin verdiği ateşle, merakla Beyoğlu’nun arka sokaklarına, Tünel’e; yani pavyonlara giderdik. Gültepe’de oturan başka bir arkadaşımızın yanına gittiğimizde minibüs şoförleriyle içki içer, arabesk müzik dinler, muhabbet ederdik. Akademide ise klasik müzik dinlenirdi tabii. Yani, çok farklı kültürler içerisinde harmanlanmaya başladım o yıl. Şimdi geriye baktığımda, bu dönemde tanıdığım insanların benim üzerimde iz bıraktıklarını görüyorum. O ortamların içindeki umutsuz insanların bile kendi hayatları içinde bir tutunma çabaları vardı, kendilerine ait bir ilişki çemberleri vardı. Daha sonraki süreçte onların o hayata tutunmalarını ben kendimle özdeşleştirdim.”
Etrafımdaki onca tabloya, heykele ve cam altı resimlerine bakıyorum. Büyüleyici bir salonda oturuyorum. Mevlut Beyin gençlik yıllarında tanık olduğu sahnelerin ne şekilde onunla özdeşleştiği etrafımda coşuyor. Ben yine de kendisinden dinlemek istiyorum.
RENKLİ, CANLI ANILAR
“Akademiden mezun olduktan sonra resim yapma yoluna gittim. Herhangi bir öğretim kurumunda görev almadım, yalnızca profesyonel bir sanatçı olmak uğruna çalıştım. Türkiye’nin 80’den sonraki bugüne kadar olan sürecinde ben de hep hayata tutunmaya çalıştım bu anlamda. Bu hayatın içinde kendime kendi eğlencelerimi katmaya çalıştım. Gençliğimde tanıştığım o kişilerin belki de absürt görünen yaşamları bana bambaşka bir bakış açısı kazandırdı. Bir de ben bu insanları uzaktan gözlemlemedim, gerçekten dost oldum onlarla, insani ilişkiler kurdum. Sonunda tanıştığım insanları resmettiğim için, o anıları canlı tutmuş oldum.”
O anıları bizimle paylaşmasını istiyorum. Bir telekızla nasıl ilişki kuruyordu örneğin.
TELEKIZ NURDAN
“Kireçburnu’nda Gülizar isimli lüks bir randevu evi vardı. Öğlen giderdik. Bulgur pilavı çıkardı, biz de yerdik. Her şey son derece doğaldı. Kadınların yaptıkları işle ilgili bir şey konuşulmazdı, sıradan sohbetler yapılırdı. Arka komşumuz telekız Nurdan vardı. Annesiyle otururdu. Evlerine giderdik, kahve falı bakılırdı. Sohbet ederken, bu insanların dramları ortaya çıkardı tabii…
Moşe çapkınlık yapmak için araba almıştı. Yavuz zaten babasının sayesinde rahattı. Moşe beni Sirkeci’de tren istasyonunun orada bir ara yola götürdü bir keresinde. Gündüz saati iki saatlik matineler halinde askerlere moral eğlenceleri düzenleniyor. 15 TL karşılığında girdik. İçeride “aç aç” muhabbeti yapılıyor. Biz de parçası oluverdik.”
ASKERLİK
“Yedek subay olarak Aydın’ı seçtim. Bir sabah spor yapmak üzere tepelere çıktığımızda, bir baktım ki develer geliyor. Meğer o bölgede deve güreşleri yapılıyormuş. Ben de bu güreşleri kovaladım ve tabii, resmettim. Hayatın içindeydim her zaman. Sonrasında tıpkı arının bal yapması gibi, nerede ilgimi çeken bir olay varsa hemen gittim, onları resmettim, öğrenmeye, tanımaya çalıştım.” /p>
DÜN & BUGÜN
“Şimdi daha yukarıdan bakarak tüm deneyimlerimi kendiliğinden resme döküyorum. İstanbul’un gece hayatı, Beyoğlu’ndaki neon ışıklar, Galatasaray Lisesi’nin köşesindeki uykulukçu; orada birini tanıdık sosyete Kemal. Önce dalga geçer gibi olduk. Adam meğer Gönül Yazar’ın annesinin sevgilisiymiş, eski hovardalardan.
Bir yaştan sonra, o hayatı sorgulama dönemine geçiyorsunuz. Şu anda gece dışarı çıkmaya korkuyorum. Eskiden insan ilişkileri daha yumuşaktı. Bugün her şey para kazanma üzerine kurulmuş durumda. Eskiden insanlar birbirine karşı daha dürüst, insani duygularla yaklaşırdı”.
Sohbetimizin sonuna gelirken, Akyıldız’ın daha çok evi ve civarında vakit geçirdiğini öğreniyorum. Kurtuluşlu olmak dünya vatandaşı olmak gibi. Balat’ta Patrikhane’de Patrik ile sohbet etmek, Musevi Müzesindeki insanlarla iletişim kurmak, Kurtuluş sokaklarında dolaşmak…