İskandinav Tasarımının Mucidi

Dünya onu bükülmüş ahşapların mucidi olarak biliyor… Bugün halen bir İskandinav stili, sade ama konforlu mobilyalarda oturabiliyorsak bunun sebebi 20. yüzyılda modernizmin bayrağını taşıyan Alvar Aalto’dur. Kendini İskandinav klasisizmden sıyırıp, modernizmi tanımlayan form ve biçimlerin tasarımcısı Aalto’nun çözümleri ağacın ve doğanın izini sürüyor.

Finlandiyalı tasarımcı Hugo Alvar Hendrik Aalto aldığı mimarlık eğitimini, tasarım, sanat ve yazarlık ile harmanlamış. 1898 yılında doğan Finli mimar Helsinki Teknoloji Üniversitesi’nde okurken yıllar sonra kampüsün içindeki çoğu yapıyı tasarlayacağından ve okulun adının Aalto Üniversitesi olarak değişeceğinden habersizdi… Doğayı seven Aalto, ‘International Style’ (Uluslararası Üslup) akımının net çizgileriyle doğa figürlerini tasarımlarında sık sık bir araya getirdi.

İskandinav modernizmin ilk ve önemli mimarlarından kabul edilen Aalto sadece bina yapılarına değil onların iç yüzeylerinden mobilyalarına, lambalarına, cam işlerine kadar pek çok bileşene müdahale ediyordu. 1923 yılında Jyväskylä’da ofisini açmadan önce Avrupa’yı, İtalya’yı ve İskandinavya’yı kapsamlı bir şekilde dolaşan mimar, seyahatleri sırasında sergi tasarımcılığı yaptı. Alvar Aalto, ofisini 1927’de Turku’ya, sonrasında ise Helsinki’ye taşımış. Mimari ofisini kurduktan sonra pek çok önemli yapıya imzasını atan Aalto, Viipuri Kütüphanesi projesi ile klasisizm akımından modernizme geçiş yaptı. Avrupa normlarından çıkarak kendi kişiselliğini göstermeye başlaması da bu dönemde gerçekleşmiş. Yapılarında işlevselliğe, insanı koruyan ve işini pratikleştiren detaylara sahip tasarımlara imza attı. 1924’te kendi gibi tasarımcı Aino Marsio ile evlenmesi ile tasarım konusunda ortak çalışmaları da başlamış oldu. Beş yıl boyunca ahşabın bükülmesi konusunda beraber deneysel çalışmalar yaptılar. Aalto, 1929’da lamine ahşap ve kontrplak malzemelerinin sınırlarını ve kaplama tekniklerini araştırdı. Bu araştırma süreci Aalto’nun devrim niteliğindeki huş ağacından ürettiği mobilya tasarımlarının doğumuna yol açtı. ‘The No.41’ (1931) Paimio sandalye, dirsekli No.31 (1932) koltuk tasarımı gibi eserler bu dönemin öncü tasarımlarından. Paimio sandalye, tasarımcının Turku yakınlarında tasarladığı ‘Paimio Sanatorium’ (Paimo Sanatoryumu) için düşünülmüş tüberküloz hastalarının nefes almasını kolaylaştıran bir forma sahip.
Aalto’nun mobilya tasarımına en önemli katkısı, dikey ve yatay unsurları birbirine bağlamayla ilgili asırlık problemi çözmesi oldu. Geliştirilen bükülmüş ahşap çözümü, bacakların herhangi bir çerçeve veya ek desteğe ihtiyaç duymadan doğrudan bir koltuğun alt tarafına bağlanmasını sağladı. Bu yeni teknik, ‘L-leg’ (L-bacak), ‘Y-leg’ (Y-bacak) ve ‘Fan-leg’ (yelpaze bacak) mobilya serisine yön verdi. Serinin satış başarısı, özellikle de L-ayaklı istifleme tabureleri, Aalto ve eşi Aino’nun üretim fabrikası Artek’in kurulmasına öncülük etti. Artek ismi, ‘Art’ (sanat) ve ‘Technologhy” (teknoloji) kavramlarını bir araya getirme amacıyla düşünülmüş. 1935 yılında dört girişimci idealist tarafından Helsinki’de hayata geçirilen Artek firmasının ortakları arasında Aalto’nun müşterisi, sanat koleksiyoneri Maire Gullichsen ve sanat tarihçisi Nils Gustav Hahl da bulunuyordu. Artek firmasının hedefi; mobilya satmak, sergiler ve diğer eğitim araçlarıyla birlikte modern yaşam kültürünü teşvik etmekti.

Tasarımcının bir diğer kült haline gelmiş tasarımı, 1937 yılında ortaya çıkan biyomorfik kıvrımlara sahip Savoy vazo oldu. Aalto tasarımları, organik formların kullanımıyla karakterize edilir. Alvar Aalto ve eşi Aino bu ikonik eseri Savoy restoranı için beraber tasarladılar. Littala firmasının ürettiği vazo, Eskimo kadın deri pantolonlarından ve Finlandiya’nın fiyort kıyı şeritlerinden ilham alınarak tasarlanmış. Alvar Aalto tasarımın insancıllaştırılması gerektiğine inanıyordu.

Güzelliğin işlevselliğe eşlik edebileceğinin kanıtı olan mobilya ve cam eşya tasarımları, Alvar Aalto’ya ABD’de şöhreti getirdi. Finlandiya’da ise yaptığı yapılarla adından söz ettiren Aalto’nun en ünlü mimari projesi 1927’de Turku şehrinde eşi ve kendisi için yaptığı eviydi. Bu yapı İskandinav modernizmin ilk ifadelerinden biri olarak kabul edilir. Fin mimar Alvar Aalto, İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesinin yaşadığı yıkımın izlerinin silinmesine de yardımcı olmuş. Savaşın ardından ülke çapında başlatılan yeniden yapılanma ve kentleşme hareketi Alvar Aalto’nun başkanlığını üstlendiği bir komisyon tarafından gerçekleştirilmiş.

Alvar Aalto’nun hayatı ve çalışmaları, New York Modern Sanat Müzesi tarafından 1938, 1984 ve 1997’de düzenlenen üç sergiyle kutlandı.
Estetik görünümünün yanında ergonomik ve dayanıklı ürünler olan Aalto tasarımları günümüzde halen talep görüyor. 1976 yılında Helsinki’de hayatını kaybeden Aalto, mimar, heykeltıraş ve sanatçı olmasının yanı sıra tanınmış dergi ve gazetelerde makaleleri yayınlanan bir yazardı. 1966 yılında kendisi tarafından tasarlanan Alvar Aalto Müzesi, Jyväskylä ve Helsinki’de faaliyet göstermeye devam ediyor. Eğer siz de İskandinav stilini anlamak istiyorsanız Aalto’nun tasarımları mükemmel birer ilham kaynağı olacaktır.

alvaraalto.fi/