RİTMİ İRDELEMEK: JORINDE VOIGT
Alman asıllı sanatçı Jorinde Voigt, edebiyat, müzik ve nesnenin özüne varmaya çalıştığı felsefi bakış açısından aldığı ilham ile üretim yapıyor . Eserlerinde algı, hisler ve varoluşa yönelik soruları cevaplıyor. Sanatçının pratiğine, yaratım sürecine ve müzik ile kurduğu özel ilişkiye dair merak ettiklerimizi öğrendik.Fotoğraflar: Nazlı Erdemirel, Amanda Holmes
Geçmişten gelen müzik, felsefe ve edebiyat eğitimleriniz bugünkü sanat pratiğinizi nasıl etkiliyor?
Bu konuları sadece çalışarak değil, aynı zamanda hayatımda, sanatımda ve sanatımı yarattığım süre boyunca deneyimlemek, sanatımı icra etmemde etkili oldu.
– Müziği “Dünyayı anlamak için ilkel bir yapı” olarak tanımlıyorsunuz. Bunun anlamı nedir?
Bu dünyada algılayabildiğimiz her şeyi müzik olarak anlamlandırabiliriz. Müzik ritmi, zamana ait bir yapıyı baz alır. Bunu aynı zamanda gece ve gündüz gibi, kalp atışı gibi, nefes gibi, yürümek gibi, dişlerimizi fırçalamak, öğlen yemekleri, arkadaşlarımızla bir araya gelmek, çocuklarımızı uyutmak örneklerindeki günlük tekrar eden hareketlerimiz gibi, partiler, iş yemekleri, konferanslar, sergiler, Noel partileri, resmi tatiller ve hafta sonları benzeri kültürel hareketlerimiz gibi biliriz. Bütün bunların yanı sıra duygularımızın, refahımızın, sağlığımızın, korkularımızın ve güvencelerimizin, dengeye ulaşmak için yapmamız gereken her şeyin uzantısı olur. Bunu bir orkestranın sesine benzetiyorum. Müzikte dilinde söylendiği gibi; tonalite. Varlığımızın seçilmiş veya deneyimlenmiş yoğunluğu, müzikte yüksek veya sessiz, yakın veya uzak bir şeye karşılık gelir. Vokaller, melodiler, metinler, seçtiğimiz belirli ifade biçimleri ve iletişim araçlarıdır. Dünyanın doğal olarak kendi sesleri ve biçimleri vardır ama, müzikte olduğu gibi orkestrasyon da ilkel bir yapıya dayanmaktadır. Bu eşdeğerlik, müziğin aslen yaşamdan kaynaklı olmasıdır.
Yaratıcı süreciniz nasıl başlıyor? Ve bağlantılı olarak şunu da sorayım; sizce üretim sürecinin sanat eserinin yaratılmasındaki önemi nedir?
Yaratma süreci, bir piyanonun sesiyle çalınan müzik arasındaki ilişkiye benziyor. Yani eserle ayrılmaz şekilde bağlantılı.
“Sum of All Best Practices” ve “Fugue” serileriniz, 3 boyutlu resim yapma ediniminize örnek teşkil ediyor. Berlin parklarında bulduğunuz yaprakları da dahil ettiğiniz bu çalışmalarınızdan ve malzeme özelliklerinden bahseder misiniz?
Medyaya özgü terimlerle düşünmüyor ve çalışmıyorum. Dolayısıyla amacım üç boyutlu resimler yapmak değildi.
İşe gidip gelirken yolda önüme çıkan sonbahar yapraklarını topladım. Stüdyoma gider gitmez yaprakları bir kâğıdın üzerine koyup, kalemle izlerini çıkarttım. Sonra neşterle bu şekilleri kestim. Sürecin bu kısmı materyalin cerrahi yönü. Kesip çıkardığım her bir parça, bir yaprağın eşsiz belgelenmesi oluyor. Bu eşsizliğin içinde, her bir yaprağın, -ve diğer her türlü tezahürün- kendi geçmişini anlatan, şuan var olan hali olduğunu anladım. Buna, başarılı bir hayatta kalma stratejisine tanıklık etmenin biyografisi ya da evrimi diyebiliriz. Her parça, her bitkinin her yaprağı bu sonuçların hepsini anlatıyor. Ve her yaprak bu sebepten ötürü olabileceği en iyi şekilde.
– Yeni projeler üzerinde çalışıyor musunuz? Gelecek projelerinizden biraz söz eder misiniz?
Şimdilerde çelik ve alüminyum ile deneyler yaparak büyük ölçekli heykel çalışmaları geliştiriyorum. Yeni bir şey öğrenmek, onu uygulama ile ilişkilendirmek ve üzerine düşünmek heyecan verici bir süreç. Paralel olarak, sergi ile eş zamanlı ‘’Ritim’’ konusunun daha da derinine indim. Bu tür çalışmaların sunması gereken olasılıkların peşinden koşuyorum.
-Türkiye’deki sanat izleyicisinin yapıtlarınızla olan ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Seyircilere de işlerimle nasıl bir ilişki kurduklarını sormalıyız bence… İstanbul’da olduğum zaman, sezgisel olarak deneyimlediğim üzere; seyirci dikkatli, zeki ve iyi eğitimli. Aynı zamanda Alman izleyiciye kıyasla üst düzeyden bakmayı bir kenara bırakıp, zihinsel açıdan ziyade duyusal bir şekilde işlerimin içine çekiliyorlar. Her neyse, bu kolektif tanımlamalar kimleri kapsıyorsa? Türkiye’de izleyiciler kendilerini şımartıyor. Eserlere dalıyor gibi görünüyorlar. Belki de bir çok grup çalışmasında konu olarak dalmayı ele aldığım için de olabilir.