THE BARBICAN CENTRE
İlk görüşte şüpheli yaklaşıp pek de beğenmediğim The Barbican Centre’ın geçmişi ve bugünü, tasarımının arkasındaki vizyon ve tutku, ikonik formları, karmaşık uyumu, şaşırtıcı ölçeği, detaylı işçiliği ve büyüleyici botanik bahçesi hakkında öğrendiklerim yeni bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Artık buranın mimari bir cevher olduğunu kabul ediyorum, peki ya siz?
Brütalizm bilinenin aksine İngilizce’de “brutal” yani acımasız kelimesinden değil Fransızca bir kelime olan “beton brut” yani ham, işlenmemiş beton anlamından türemiş bir kelime. Brütalist mimari ise 1950’lerin ve 1960’ların basit, blok benzeri formları ve ham beton yapıları ile karakterize olmuş bir tarz.
Peter Chamberlin, Geoffry Powell ve Christoph Bon tarafından Brütalist tarzda tasarlanan Barbican Centre, 1962-1982 yılları arasında inşa edildi. İkinci Dünya Savaşı sonrası tamamen yerle bir olmuş bir bölgeyi dönüştürmek için tasarlanmış ütopik bir vizyonun bir parçası. Buradaki düşünce, ‘City of London’ bölgesi içerisinde sakin ve ferah bir şehir yaratmak ve bir yüzyıldan fazla bir süredir ciddi bir düşüşe uğramış olan bölgeyi orta sınıf profesyonellerle yeniden doldurmak. Ancak, konsept ve tasarımıyla yenilikçi ve II. Sınıf (Grade II) listeli statüsünü kazanmış olmasının yanı sıra, yapım aşamasına eşlik eden birçok zorluk için de dikkate değer bir yer.
Tamamen yerinde ve beton olarak inşa edilmesi, projenin tamamlanmasında büyük gecikmelere ve maliyetlerde epey bir artışa neden olmuş. 153 milyon pound maliyetle inşa edilen Barbican Centre, Kraliçe İkinci Elizabeth tarafından 1982 yılında açıldığında “modern dünyanın harikalarından biri” olarak tanımlanmış. Çok şükür!
Fakat bu denli bir işçilik ve büyük harcamalara rağmen, tasarımı herkesi memnun edemedi. Her zaman tartışmalı ve görüş bölücü oldu. Kimileri sırf Barbican’daki dairelerde oturabilmek için yıllarca sıra beklerken, kimileri 2003’ün Eylül ayında yapılan ‘Grey London’ anketine göre burayı “Londra’nın en çirkin binası” seçti.
Barbican çok sayıda girişi olan karmaşık ve çok seviyeli bir yerleşime sahip. Eğer zeminde yer alan farklı renkteki yönlendirme çizgileri takip etmezseniz binalar arasındaki ara geçit ve yürüyüş yollarında kolayca kaybolabilirsiniz.
Ayrıca Barbican Centre, farklı sanatları tek bir çatı altında barındıran Avrupa’nın en büyük; İngiltere’nin ise tek ve tam entegre sanat merkezi unvanını elinde tutuyor. Bünyesinde konut, okul, kilise, kültür merkezi, restoran, kütüphane, botanik bahçe ve bir de konservatuvar bulunduruyor. Barbican aynı zamanda Londra Senfoni Orkestrası ve BBC Senfoni Orkestrası’nın da üssü. Resmen yok yok.
Barbican Centre’daki turumu tamamladıktan sonra en sevdiğim kısım olan hediye mağazasına uğrayıp tüm kitapları şöyle bir karıştırıyorum. Favorim ise burada oturan kişi ve ev dekorasyon detaylarının paylaşıldığı ‘Residents: Inside the Iconic Barbican Estate’ isimli kitap oluyor.
Barbican’ı ziyaret edip sizde uyandırdığı his ve duyguları gözlemleyin. Bakalım siz hangi tarafı seçeceksiniz?
https://www.barbican.org.uk