Aşkım Beyoğlu

İlk kez üniversite yıllarımda tanıştım seninle. Biraz ürkek biraz da merakla yaklaştım gövdeni oluşturan İstiklal Caddesine. Gözlerimin önünde, sonbahar rüzgarlarında sokaklarında gezindiğim, yüzyıllık binalarına dokunduğum, ilk gençliğim süzülüyor şimdi.

Nefesim nefesine değdikçe içinde yürüyen, seni sarmalayan eski hayatları hissetmeye çalışıyorum. Cenevizli bıçkın bir denizcinin gürültülü çığlığına Galata Mevlevihanesinde kalbini arayan neyzenin iç sesi karışıyor. Şimdi sana duyduğum aşkı, geçmiş yıllarda hissedenlerin seslerini işitiyorum çevremde. Uzak bir sokağından şuh bir kadının kahkahasına sığınmış, çaresiz aşıklarının inlemeleri duyuluyor.

Martılar havalanıyor, cephesinde buğday başağı tutan kadın olan binanın çatısından. İstiklal Caddesi’nin üzerinde çığlıklar atarak dolaşıyorlar. Genç bir kız başını göğe kaldırıp martıları selamlıyor. Heyecanlı, hatta eli kalbinin üzerinde. Çünkü ilk defa öpmüş boynundan seni. Onu gören yeni yetme bir oğlanın dudaklarına, zafer işareti gülümseme yapışmış. Bütün cadde anlıyor, sevdiği kızdan evet yanıtı aldığını.

Aklım karıştı durup dururken, sana ilk kez ondokuz yaşımın acemiliği ile mi aşık olmuştum gerçekten? Yoksa öncesi de var mıydı? Botter Apartmanı’nın cephesinden İstiklal Caddesini izleyen Medusa hafifçe gülümsüyor. Damarlarından süzülen bir damla zehirli kan caddeye düşüyor. Beyoğlu hem zehirdir hem de şifa diyor, yüzünü bana dönmeden, tüm ihtişamıyla.

Çoktan terk edilmiş, eskinin görkemini taşıyan binaların birinden piyano sesi yükseliyor, tüm caddeyi sarıyor. Yeni gelenler piyano sesini işitemiyor. Çünkü, Beyoğlu’nun gizli kapıları vardır. Bu kapılardan geçemeyenler caddenin gerçek sesini duyamazlar. Narmanlı’nın balkonunda genç bir kız beliriyor. Sıkı sıkıya kavradığı kemanıyla terk edilmiş binadan gelen piyano tınılarına eşlik ediyor. Bayan Matilda kucağındaki kırmızı güllerle köşedeki camları kırık binanın önüne geliyor. Kim bilir belki de yüzyıl önce açık pencerelerden sesi Beyoğlu’na yayılan piyanist, kendisiydi.

Beyoğlu’nda zaman aşk gibi tılsımlıdır. Mekanın ötesinde kendi bildiği gibi akar. Aşk, tüm zamanların haricinde yaşanır İstiklal Caddesi’nin kuytularında. Aşkın kapıları ancak onu anlayabilenlere açılır.

Ben, sana duyduğum aşkın en başındayım henüz, kuytularına henüz dokunamadığım andayım. Birlikte açacağımız çok kapı var. Bak, Markiz’in önünden kırmızı saçlı bir kadın geçiyor. Beyoğlu ve ben göz göze geliyoruz. Sakince elimi tuttuğunu hissediyorum. Kulağıma fısıldadığını duyuyorum… “Aşkımız, sonsuza kadar kendi bildiği gibi devinerek akacak. Bazen çağlayacak bazen de sakinleşecek ama hep var olacak” diyor, gülümsüyorum…