BENİ KİMSE ANLAMIYOR.

Görmeyen insanlar sanatı içselleştirebilsin diye yola çıktı. Braille alfabesini öğrendi ve sanatına yansıttı. Bir sabah uyandı ve her şey karmakarışıktı. O gün, alfabeyi kabartma yerine girinti ile kullandı, böylelikle yazdığını kimse anlayamayacaktı. Ve sonrasında bu eser Sanayi313 PAPER’ın kapağında şahlanacaktı.Fotoğraflar: Nazlı Erdemirel

Kısa bir hikayeyle başlamak isterim. 4 Ekim 2020’de İstanbul’un en güzel noktalarından birinde, Özgül Kahraman ile karşılaşmıştık. Yeniköy’ün yamaçlarında harika bir bahçe, hemen yanında sanatçıların ağırlandığı; ağaçların arasında konumlanan, masmavi manzaralı, bol camlı bir villa. Ailece Gate 27’nin bahçesindeki sergiyi gezmekteydik. Kızımın tuvaleti geldi. Bizi beyaz villaya yönlendirdiler. Girişte yer alan tuvaletten çıkarken içeri göz atmadan edemedim. Yüksek tavanlı salona doğru giderken değişik bir şeylerin beni beklediğini hissettim. Özgül’ün sıcacık gözleriyle tam da orada tanıştım. Bize işlerini anlatmaya başladı. Siyah spiralli yatay bir defterin üzerinde yine siyah, pek şık kabartma harfler vardı. Braille alfabesi olduğunu söylemişti…

Sonra dışarı çıktık. Sanki dünyamda yeni bir pencere açılmıştı. Eve dönerken camdan bakıyordum, gözüm bir şeye takıldı. Sonra kendi kendime bunu düşündüğümü hatırlıyorum; PAPER’ın üçüncü sayısının kapağını Özgül tasarlamalıydı ve bu sayı görmeyenler adına farkındalık yaratmalıydı.

Şimdi (bir yıl sonra) sözü izninizle çok değerli sanatçı Özgül Kahraman’a bırakıyorum.

Tanıştığımız günü bir de senden dinlemek isterim.

Gate 27’de katıldığım misafir sanatçı programı aslında benim için bir ilkti. Dolayısıyla nasıl bir pozisyonda olduğumun pek de bilincinde değildim. Proje olarak düşündüğüm bir meseleyi hayata geçirmek için uğraşıyordum fakat bir yandan da gelen konuklarla diyalog halinde buluyordum kendimi. Bu iletişim beni bambaşka bir yere doğru götürdü. İşlerimi anlatmayı çok seven biri değilim ancak kavramsal çalışmalar, alt metni bir bütün olarak sunduğunuz zaman anlam kazanıyor. Karşımdakinin ilgisini, merakını görünce kendi işlerimi, ele aldığım meseleyi çok daha güzel aktardığımı fark ettim. Orada seninle karşılaşmamızda bende bu hisler uyandı. Gidecek gibi ama gitmek istemez gibi bir halin vardı. Samimiyetini, merakını, heyecanını gördükçe kendimi anlatmak daha da keyifli hala gelmişti.

Benim için de çok keyifliydi. Bize Braille alfabesinden bahseder misin? Nasıl öğrendin ve işlerinde ne şekilde kullanıyorsun?

Beden, deri üzerinde dokular yarattığım işler yapıyorum. Braille alfabesini de beden üzerinde denemek istedim. Tabii sonrasında tasarladığım şey eksik kaldı, konuya çok yabancıydım. Bu alanın daha da içine girmek istediğimi fark ettim. Bir dernek ile iletişime geçtim. Oradaki süreçte gördüm ki, görmeyen kişilerin muzdarip olduğu durumlardan biri sürekli onlarla anket yapılması. Samimiyet olmaksızın görevi yerine getirme veya öyle bir durumla karşılaşma çok can sıkıcı olabiliyor. Ben aceleci biri değilim, karşıdakinin kendini küçük küçük de olsa açmasını beklerim. Bu da orada karşılaştığım kişiler için çok keyif verici oldu veya aldığım izlenimler o yöndeydi. Ve istediğimden daha fazla bana açtılar dünyalarını. Ben de o dünyaya dalabildiğim kadar dalmaya çalıştım. Emekli, kör bir öğretmen olan İsmail Hoca bana Braille alfabesiyle okuma yazmayı öğretti. Hatta şu an performansa dönüştürdüğüm bir çalışmam da o sürecin bir yansıması.

Braille alfabesine hâkim bir şekilde işlerimi yapmak, ilk başta harekete geçtiğim şekille yapmaktan bambaşka bir yerdeydi. Braille alfabesi estetik olarak da müthiş bir alfabe. Braille alfabesini şeffaf materyallerle ele alınca gözüme sanki daha da mükemmel gözüktü.

Alfabeyi öğrenmenin aslında körlerin dünyasıyla bağ kurmada bir araç olabileceğini düşünüyorum. “Her Yerde Braille” diye bir kampanya var mesela. Alfabeyi ilaç kutuları, sokak tabelaları gibi noktalarla yaşamın içine dahil etmeye çalışıyorlar.

Özgül’le röportaj yaparken bana Braille alfabesi ile kendi ismimi yazmayı öğretti. Oldukça kolaydı. Empati kurmak adına güzel bir adım oldu. Özgül vesilesiyle tanıştığım Çağrı Doğan ile Sanayi313’te geçirdiğim üç dört saat de çok özeldi benim için. Çağrı arabadan inerken, oturacağımız masaya kadar giderken ona eşlik etmem gerektiğini gördüm. Yemek seçmeden önce menüyü ona okurken ve yemekler üzerine konuşurken çok keyif aldım. Sonra dükkân kısmını gezdik beraber. O mobilyaları, objeleri dokunarak anlamaya çalışıyordu.  Fazla zaman alıyordu ama ayrı bir keyfi vardı. Ben de ilk olarak yıllardır orada “gördüğüm” her şeye “dokunmuş” oldum. Dokunmanın bambaşka bir duyu olduğunu, çok farklı hisler uyandırdığını fark ettim. Ve artık hayatımda dokunmaya daha çok yer açıyorum. 

Özgül, seninle olan güzel hikayemiz derginin kapağında, aslında görmeyenlerin de okuyamayacağı şekilde girintili Braille alfabesi ile yazdığın “Beni Kimse Anlamıyor.” yazısıyla taçlanıyor. Neden seni kimse anlamıyor?

Dernekte tanıştığım insanlar, sanatçı olduğumu öğrenince benimle sanat galerilerini gezmeyi ve onlara gördüklerimi anlatmamı teklif etmişlerdi. Üzerine düşündüğümde ben Braille alfabesinden besleniyorum, peki ya ben bu alana neler sunuyorum diye düşünmeden edemedim ve araştırmaya başladım. ‘Görmeyen kitleyi görsel sanatlarla buluşturmanın yolu var mıdır, görsel sanatlar ile karşılaştıklarında görmedikleri halde sanatı içselleştirme şansları olabilir mi, bunu sağlamak için ne yapabiliriz?’ diye sordum kendi kendime. Görmeyen birinin sanata dair ‘Sanat nedir, neden gereklidir, nasıl bir süreç geçirerek bugünlere gelmiştir?’ gibi birtakım bilgilere sahip olmadığı sürece, Braille alfabesi veya sesli bilgi de olsa, o karşılaştığı sanat ürünüyle iletişime geçebileceğine inanmıyorum.

Görmeyenlerin sanatı içselleştirmesini sağlayacak yönde bir proje geliştirmeye karar verdim. Gate 27 vesilesiyle önemli kurumlara ulaşabildim. Projeyi hayata geçirmek adına Eğitimde Görme Engelliler Derneğinin üyesi oldum. Tek başıma yapabileceğim bir proje olmadığı için dernekle iş birliği yapmam gerektiğini düşündüm.

Gate 27’de bir sonraki gün konuya dair önemli bir randevum vardı. Bir yandan da Eğitimde Görme Engelliler Derneği’nden görüşmem gereken kişiye hiçbir şekilde ulaşamıyordum. O moralsizlikle uyumuşum.

Sabah uyanır uyanmaz öfkesi geçmiş değil demek ki, hemen atölyeye gittim ve “Beni Kimse Anlamıyor.” isimli işi yapmaya karar verdim. O ana kadar yaptığım bütün çalışmaları görmeyen kişilerin de algılayabileceği bir şekilde tasarlamaya çok özen göstermiştim. Bu kez sadece kendi anlayabileceğim bir iş yapmaya karar verdim. Dolayısıyla kabartma değil de girintili bir şekilde kâğıt üzerine “Beni Kimse Anlamıyor” yazdım. Bu da benim için bir dönüm noktası oldu.

 

Daha fazlası için #Sanayi313Paper

Satın Al