BİR ŞANS DAHA VAR MI?

İçinde bulunduğumuz hız çağının direttiği dönüşüm arzusuna karşı ayakta kalmaya çalışan belleğin mücadelesine ışık tutan ‘Bir şans daha var mı?’ sergisi 10 Şubat’a kadar Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde görülebilir. Serginin küratörü Melike Bayık gösterimdeki eserler ve serginin içinde bulunduğu yapıyla ilişkisi hakkında merak ettiklerimizi anlatıyor.

‘Bir şans daha var mı?’ sergisi bir şeyleri onarmanın ve bir arada hareket etmenin yüceliğini savunuyor; günümüz Türkiye’sinde yok olmakta olan belleğin güçlü değerlerini ve yapılarını sorguluyor. Sergi, farklı disiplinlerde ürettikleri işleriyle bilinen sanatçıların karmasından oluşuyor. Mehmet Ali Boran, Antonio Cosentino, Memed Erdener, Yunus Emre Erdoğan, Kaan Fıçıcı, Şifa Girinci, Rana Kelleci, Melike Koçak, Aytekin Olgunsoy, Sümer Sayın, Egemen Tuncer, Seçil Yaylalı’nın çalışmaları aynı hedefe ulaşan düşünceleri ifade ediyor.

Paper: ‘Bir şans daha var mı?’ başlıklı sergiye katılan sanatçıları bir araya getirirken sanatçıların farklı disiplinlerdeki işlerini nasıl bir çatı altında buluşturmayı hedeflediniz?

Melike Bayık: Öncelikle Millî Reasürans Sanat Galerisi bu noktada elbette önemli bir mekân olarak rol taşıyıcılığı yapıyor. Bir küratör olarak daima disiplinler arası, jenerasyonlar arası ve cinsiyet eşitliği gibi konulara hassasiyet göstererek sergi yapmaya özen gösteriyorum. Bu da sanatçıları bu kavramsal çatı altında buluştururken belirleyici yaklaşımlardan birisi oldu.

Bir şans daha var mı? sergisi isminden de yola çıkarak güncel, toplumsal ve bireysel konuları bir potada eriterek sunmaya gayret ediyor. Sergi kentsel adalet, tarih, geçmiş, nostalji gibi bağlardan güvencesizlik, kimliksizlik, aidiyetsizlik gibi kavramları içinde yaşadığımız kentler ve binalar üzerinden hicivli biçimde tartışmaya sunuyor. Geçmiş, bugün ve hatta yarının olası kentsel ve yapısal döngülerini kültür, gelenek ve yaşam biçimleri açısından 12 sanatçının farklı disiplinlerdeki eserlerinden değerlendiriyor. 

P: Sergide de heterojen bir dille irdelediğiniz: ‘Kültür mü insandan önce gelir, insan mı kültürü doğurur?’ sorusuna yanıt arayışına sizin kişisel yaklaşımınız nedir?

MB: Sergilerimde daima bir soru sormayı, izleyicinin zihnini kurcalamayı severim. Bu sergide ise sanatçıların kültür-insan ya da insan-kültür hangisi birbirini doğurur, geliştirir sorusu serginin kendi içinde gizli bir noktada yer alıyor. Lakin bunu küratör olarak söylemek serginin gizemi, keşfedilecek yolları için kolayca bir fener tutmak gibi görünebilir. Kişisel yaklaşımımdan ziyade izleyicinin bu gizli arayış,ı kendi yaşamı, sosyolojik bütünlükleriyle bir düşünce illüzyonu alarak çözmesidir. Bu açıdan belki de benim bu sergiye dair söyleyeceklerim sergiyle taçlanmıştır ve izleyicinin görüşleri bu sergi anlatısıyla geniş bir okyanusta yüzmeye devam edebilir.

P: Millî Reasürans yapı kompleksi, Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan kurumsal geçmişi ve ödüllü mimari tasarımıyla kent belleğinin önemli bir temsili. İnsan ve kent üzerine temellenen bir sergide, 1994’te açılan ve seneye 30. yılını kutlayacak böylesine kilit taşı konumundaki bir galeride bu sergiyi gerçekleştirmek nasıl bir anlatı sağlıyor? Serginin küratörü olarak yapının sergi temasıyla bağını bizim için değerlendirir misiniz?

Melike Bayık: Mekânın köklü geçmişi, sanat tarihindeki birçok değerli sergiyi ağırlaması, önemli bir hafızayı taşıyor olması oldukça değerli. Sergi de bu tarihi kayıtlardan birisine dönüşeceği için ve aynı toplumsal belleğin dimağına dokunduğu için ayrıca önemli bir yerde duruyor. Binanın ve galerinin tarihçesini galeri direktörü Ayşe Gür ve galeri koordinatörü Esra Melike Çuluk’tan dinlemek güzel olur.

Ayşe Gür: 1929 yılında kurulan Millî Reasürans T.A.Ş Nişantaşı adresine geçene kadar Sirkeci’de bulunan Türkiye Han’da hizmet verir. 1980’li yıllarda şirketin uluslararası alanda etkinliğini daha da arttırması ve bünyesinde yeni birimlerin açılmasıyla kendini temsil edecek yeni bir binaya geçmesi gündeme gelir. Aralık 1983 yılında yapılan yönetim kurulu toplantısında bu binanın yaptırılması yönünde bir karar alınır. Buna göre bir mimari proje yarışması açılması kabul edilir. Oluşturulan jüri yarışmaya katılan dokuz mimarlık ofisinin projesinden Sevinç-Şandor Hadi çiftine ve ekibine ait projeyi seçer. 20 Ekim 1987 yılında binanın hafriyatı başlar. Yapılacak olan bina şirketin her türlü ihtiyacını karşılayacak, dönemin en ileri teknolojisiyle donatılmış, sosyal alanlarla bütünleşmiş merkez binası ve ticari dükkânlarla uyumlu olacak şekilde tasarlanır.  1992 Ocak ortasında şirket artık Nişantaşı’nda, yeni adresinde hizmet vermeye başlar. Ağustos 2023’teki taşınmaya dek şirket ve galeri aynı binanın çatısı altında kalır. Bunun akabinde Milli Reasürans Sanat Galerisi kurulur.

Esra Melike Çuluk:  1994 yılında açılan ve seneye 30. yılını kutlayacak olan Millî Reasürans Sanat Galerisi, bugüne dek eşlik ettiği 180’in üzerinde sergi ve sahip olduğu arşivle sanat tarihimiz içinde benzeri zor bulunan köklü bir belleğe sahip. Resmin yanında heykel, fotoğraf mimarlık gibi farklı disiplinlerde sergilere yer veren Millî Reasürans, her sergiye özel olarak hazırladığı sergi kitaplarıyla hâlâ başvurulan önemli arşivlerden biri. Millî Reasürans’ın kimliğini oluşturan, en önemli özellik Orhan Peker, Tiraje Dikmen, Naile Akıncı, Nevhiz ve burada sayamayacağımız kadar çok isme ait hazırlanan bu sergi yayınları günümüzde artan baskı maliyetleri ve arka plandaki pek çok zorluğa rağmen yayınlar hâlâ aynı titizlikte devam ediyor.

Galeri ekibi olarak yaklaşık bir buçuk sene önce başlattığımız arşiv projesiyle 30 senelik arşivimizi dijitale aktardığımız bir sürecin içindeyiz. Léopold Lévy, Kuzgun Acar gibi isimlere ait sergilerden kalan ziyaretçi defterleri, el yazısı notlar gibi yazılı materyallerin yanında eserlere ait görselleri içeren sayısız dia ve negatif fotoğraftan oluşan bu arşivde yer alan tüm materyali tarayarak dijital ortamda erişime açmayı planlıyoruz. Tüm bu süreci ve galeri belleğimizi görünür kılacak bir sergi ise 30. yılımızı kutlayacağımız 2025-2026 sezonu planlarımız arasında.

Melike Bayık: Araştırma ve üretme arşivi bu denli büyük olan bir galeriye dokunmak, onun bir parçası olup mimari iskeleti üzerinden tarihi ve ödüllü bir binada, galeride sergi yapmak çok önemli benim için. Kültürel tasfiye, bilgi akışlarındaki değişkenlik, kentsel adalet, yapı inşaatlarıyla toplumsal hafıza yıkımı, göç, aidiyetsizlik ve güvencesizlik gibi bütün tarihsel geçmişi taşıdığımız yarına bakmanın bir borç olduğu Bir şans daha var mı? sergisi, Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde bu arşive ekleniyor, sergi ve kitabıyla birlikte büyümeye devam ediyor.

P: Millî Reasürans sanat galerisinin köklü geçmişi ve eserlerin üretimleri arasında görünmez bir bağ olduğunu söylüyorsunuz. Eser üretimlerinin bazılarında kullanılan taş, malzeme olarak neyi sembolize ediyor?

MB: Mekânın köklü tarihçesi, yeniden kurulan bir ülkenin gelişme, büyüme ve çağdaşlaşma imgelerini taşırken nostalji ve tarihsellik arasındaki görünmez bağ sergiye konu oluyor. Taşlar ağırlıklı olarak bazen kendiliğinden bazen sanatçının söylemiyle ve bazen de benim küratöryel rotam içinde bir yolculuğun izlerini sunuyor. İnşa etmek, yapmak ve yıkmak arasında o ince çizgi taşlar üzerinden keskin bir didaktizmle irdelenebilir. Dolayısıyla Bir şans daha var mı? izleyiciye inşa etmenin ve yıkmanın hangi duyguda, nasıl bir paydaşlık ve paralellikte kaldığını soruyor.