BUNDAN SONRA…

Modanın kısa pandemi tarihinin özeti.

Bundan sonra… Hayatımıza aniden giren ve bizi hazırlıksız yakalayan pandemi için belki de en risk taşıyan ya da umut veren cümleler bu şekilde başlıyor. Meğerse, çok uzun zamandır bir şeylerin değişip baştan başlamasını istiyormuşuz. Her geçen gün hayatın ayrı noktalarından ‘yeni normal’e alışmak adına farklı çözüm önerileri geliyor. Çözüm önerilerinin, yeni başlangıçların ve beklentilerin kademe kademe kendini gösterdiği bir alan ise elbette ki moda.

Uzun süredir gündem oluşturan pek çok problemin ‘artık adamakıllı kriz masasına oturmamız lazım’ noktasına geldiği durumda pandemi ile birlikte işler ciddileşmeye başlıyor. Modanın tüm alt kümeleri bu krizden nasibini alıyor, tek bir noktadan bahsetmek çok zor. Tasarımcılardan, satışçılara, üreticilerden, tüketicilere kadar her kanal ve dinamik kendi içinde sorgulamak durumunda kaldığı bir problemle karşı karşıya kalıyor. Üstüne bir anda alev topuna dönen “Black Lives Matters” (Siyahların Yaşamları Değerlidir) protestolarıyla tüm dengeler bozularak kendine yeni kulvarlar aramaya başlıyor.

NELER OLDU?

Peki gerçekten bundan sonra ne olacak? İlk olarak kısaca ‘neler olduğundan’ bahsedelim. Özellikle lüks pazar, tarihindeki en kötü yılına giriş yaptı. Fiziksel alışveriş artık söz konusu değildi. Bu sebeple pek çok mağaza belirsiz bir süreliğine kapılarını kapatma durumunda kaldı. Bu da endüstrideki dinamik sirkülasyonun sekteye uğramasına ve kimi kısımlarda rayından çıkmasına sebep oldu. Herkes gibi moda da bu pandemi krizine hazırlıklı değildi. Fakat kapitalist sistemin önemli çarklarından bir tanesi olarak çözüm refleksini hızlı çalıştırdı. En azından durumu en az zararla kurtarmak için her yol denenmeliydi. Fiziksel alışverişin yanında e-retailer’a da yatırım yapan markalar bu durumdan en karlı çıkanlar oldu. Bu konuda eli kolu boş oturanlar için ise haberler üzücüydü. E-retailer’ların karşılaştığı zor durum ise iş gücünün büyük azalma yaşandığı dünyada parasını kıyafete harcayacak tüketicinin temkinli yaklaşımı oldu. Pandemiyle birlikte tüketici de birikimin önemini anlamış ve bu konudaki kişisel önlemini arttırmaya başlamıştı. Bunun farkına varan e-retailer piyasası hemen indirim planını devreye soktu. Yüzde 70’lere varan indirimlerle alım sirkülasyonunu hızlandırmak, hem de sezon ürünlerinin elde kalmasının önüne geçmek amaçlandı. Bu sistem kısmen başarılı oldu ama yine belirli bir zararın önüne geçilemedi. Anında çözüme kavuşması gereken en önemli olay ise paraları ödenmeyen tekstil işçileriydi. Zaten büyük bir kumpasın kurbanı olan ve krizsiz bir zamanda bile hak ettiğinin karşılığını alamayan tekstil işçileri, büyük markaların siparişlerini iptal etmesi veya hali hazırda olan malları çekmemesi sebebiyle zor durumda bırakıldı. En büyük tekstil üreticilerin başında gelen Bangladeş, 6 milyar Dolarlık bir zarara maruz kaldı, devletin ise bu konuda önerdiği yardım miktarı 588 milyon Dolardı ki zararın yanında teselli bile olamayacak kadar az kalıyordu.

Moda sektörünün görünen kısmı ise kara kara düşünür oldu.

DİJİTAL MODA HAFTASI?

Fiziksel olarak varlığını sürdürdüğü noktada kimsenin gelemediği bir şov planı nasıl olabilirdi ki? Pandemi sürecinde evlerin ofise ya da konser alanına dönüştüğünü düşünürsek, runway de neden pay almasın? İşte burada gündeme dijital moda haftası fikri düştü. Sırasıyla Londra, Milano ve Paris Moda Haftaları, yaklaşan erkek ve “couture” (özel tasarım) moda haftalarını dijital yapacaklarını, resort koleksiyonlarının da aynı şekilde gerçekleşeceği açıklandı. Bu yeni yaklaşım herkesi pek çok açıdan heyecanlandırdı fakat yaratacağı etki hala şüphe uyandırıcıydı. Malum haftalar gelip çattığında herkes parmağı tuşlarda yaşayacağı ilk dijital moda tecrübesini bekler oldu. Bu durum marka ve modaevlerinin kendilerini yeni düzene nasıl adapte ettiklerini ispatlamaları için mükemmel bir fırsattı. Herkes farklı bir yöntem denedi. Prada beş videodan oluşan bir seri hazırladı, Gucci 12 saat boyunca canlı olarak izlemenize fırsat veren bir epilog ile karşımıza çıktı. Dior, couture için “Le Mythe Dior” adını verdiği mitolojik bir film ile açılış yaparken, Pierpaolo Piccioli, Valentino için Nick Knight ve FKA Twigs’i yanına alarak “Of Grace and Light” (Zerafet ve Işık) adında karanlık fakat bir o kadar da büyüleyici bir filmle çıkış yaptı. Diğer pek çok tasarımcı ve marka ise kampanya tadında çekimler ve hikâye anlatıcılığını üstlendikleri videolarla sezon şovlarını farklılaştırdı. Davetlilerin olduğu fakat güvenlik açısından pek de hoş karşılanmayan markalar da (Dolce & Gabbana, Etro ve Jacquemus) olmadı değil. Loewe ise ‘show-in-the-box’ (kutu içinde şov) konseptiyle birlikte fizikselliği başka bir boyuta taşıdı. Hazırladığı basın kutusunda, size gerçeğe yakın bir deneyim sunması açısından kullanılan kumaşların kataloğundan koleksiyon anlatımının olduğu -kâğıt bir pikap ve plağa kadar pek çok materyal mevcuttu.

Peki tüm bu olanların bir geri dönüşü var mı?

Eylül sonunda gerçekleşecek olan Paris Moda Haftasının fiziksel olacağı gündemdeyken, henüz atlattığımız dijitalin nasıl geri dönüşü oldu? İlk olarak markaların bir kriz zincirinden geçtiğini söylemek gerekir. Online alışveriş değerini arttırsa da fiziksel satışın yoksunluğu markalara son zamanların en büyük değer kaybını yaşattı. Bazı markalar kar yolunda ilerlemeye devam etse de şu ana kadar ki en düşük yüzdelerle çeyrek dönemleri kapattılar.

Dijital moda haftaları alınan istatiklere göre neredeyse bir fiyasko olma yolunda. Direk etkileşim ne kadar online platformlar üzerinden olsa da fiziksel moda haftalarının getirdiği etkileşimin yanında neredeyse yüzde 50’lik bir düşüş yaşıyor. Bu da dijital moda haftalarının gerçek bir başarı yaratabileceği konusunda iter istemez büyük bir şüphe yaratıyor. İlk denemenin çok da başarılı olmasa da en azından bir alternatif yol olduğu gerçeğini görmüşken, bu sürecin daha ne kadar devam edeceği bilinmezliği markaları zorlamaya devam edecekmiş gibi görünüyor. Bundan sonra ne olacağı meselesine gelirsek, hala koca bir muamma…