Londra Tasarım Bienali’nde neler oldu?
Bu yıl Londra, şehrin oksijen ihtiyacını tasarıma yeni ve düşündürücü soluk getiren, sanat tadında Tasarım Bienali ile karşıladı.
İngiltere’nin yeni gözdesi Tasarım Bienali, Londra’nın kalbinde yer alan neo-klasik yapı Somerset House’da gerçekleşti. Ana teması ‘Rezonans’ (bir maddenin frekansı) olan etkinlikte dünyaya verilmek istenen mesajın, Somerset House’un tarihi cephesinde titreşerek insanlığa tekrar yankılandığını umalım.
Bugün bienaller, iki yılda bir gerçekleşen çağdaş sanatın uluslararası vitrinleri. Küreselleşen çağdaş sanat ve tasarım dünyasında; Venedik, Sao Paulo, İstanbul, Moskova ve Sydney gibi şehirlerde yıldız küratörler ve ünlü tasarımcı ve sanatçılar için yarışan 100’den fazla bienal var. Bu sergilere ev sahipliği yapanlar için o yıl bienal; yerel gurur kaynağı, kültür turizmi, sermaye ve gelir kaynağı yaratıyor.
2016 yılında Sir John Sorrell CBE ve Ben Evans CBE tarafından kurulan Londra Tasarım Bienali, hepimizi ilgilendiren sorunlara evrensel çözümler yaratma tutkusunu sembolize ediyor. Tasarımın küresel rolünü ve uluslararası iş birliklerini teşvik eden sergi bu yıl üçüncü kere haziran ayında Londra’da; Avrupa’nın en güzel avlusuna sahip olan tarihi Somerset House’un odalarını doldurdu, bahçesini aydınlattı.
Tasarımın Rezonansı
Küratörlüğünü sanat yönetmeni Es Devlin’ in üstlendiği bienalde ‘Rezonans’ teması işlenirken ben de bu konuda neler bildiğimi sorguladım.
Rezonans en basit tanımıyla, bir sistemin bazı frekanslarda diğerine göre daha büyük genliklerde salınması eğilimidir. Belli bir ritimde bir salıncakta sallanmak ya da köprünün üzerinden geçerken sallanması nasıl bir çeşit rezonans oluşturuyorsa bir yerlerde titreşen ve yükselen yeni fikirlerin frekansı da dünyayı etkileyebilir.
Bu bağlamda tasarladığımız ve ürettiğimiz her şeyin yankılandığını düşünen Es Devlin, ‘Ürettiğimiz her fikir önceki nesillerin hayal bile edemediği kitlesel bir dijital kitleye ulaşma gücüne sahip’ diyor ve ekliyor;
“We live in an age of hyper resonance, the consequences of which are both exhilarating and devastating. Everything we design and everything we produce resonates.” (Sonuçları hem canlandırıcı hem de yıkıcı olan hiper rezonans çağında yaşıyoruz. Tasarladığımız ve ürettiğimiz her şey yankılanıyor.)
Dünyanın dört bir yanından ülkelerini temsil ederek Somerset House’u devralan katılımcılar çığır açan tasarım konseptlerinin yaşamlarımız üzerindeki dalgalanma etkisini ve yaptığımız seçimleri dikkate alan Rezonans temasına yanıt arıyor.
Argentina, Monte Abierto
Monte Abierto enstalasyonu, tasarımcı Cristian Mohaded’in ve zanaatkar Lorenzo Reyes’in ortak topraklarının ifşasıdır. Arjantin’in kuzeyinde yetişen bir bitki olan Simbol ile Lorenzo’nun kesişen yolları aldığı ilhamla örmeye başlamasına sebep oluyor. Arjantin bu üçlünün başlangıcı ve ortak noktası. Her iki isimin bitki ile ve birbirleri ile aralarındaki ilişkinin tasarıma ve dünyaya yankısı ortaya gün batımı gibi bir enstalasyon çıkarmış.
Taiwan, Swingphony
‘Bir metronomun sallanan sarkacı’, Tayvan'dan dünyaya seslenen sımsıcak bir melodi ‘Swingphony’. Tayvan’daki birçok insan ibadetin bereket getirdiğine inanır. Sarkacın tekrar tekrar sallanması ibadet ritüelini sembolize ediyor. Irk, cinsiyet ne olursa olsun hepimiz birbirimizle rezonansa girebiliriz. Düzenden bağımsız senkronize bir ritim her zaman inanca ilham verir. İyi niyet, inanç ve merhametin bu melodik konçertosu hepimizde yankılanıyor.
Quiet Garden (Sessiz Bahçe)
Özünde sürdürebilirlik ve yeniliği barındıran Quiet Garden, doğanın rezonansına sessizlik ve sesin senfonisi ile karşılık veriyor. Ruup & Form’un İskoçyalı sanatçı Naomi Mcintosh ile yaptığı iş birliği sessiz ama güçlü bir etki bırakıyor. Mekanda asılı duran ahşap heykeller bıraktıkları ışık ve gölgelerle izleyiciyi bir oyunla baş başa bırakıyorlar. Malzemeler skeuomorfik olabilir. Göze bazen ağır ve sağlam bazen de hafif ve dantel gibi görünebilir.
African Diaspora
Afrika diasporası trans-Atlantik köle ticaretinden ilham alan pavyon geçmişe bugüne ve geleceğe hitap eden ata yolculuklarının güçlü bir varoluşu. Siyah sesler için güçlü bir sahne. Tasarımcı Ini Archibong tarafından tasarlanan POAD, kumdan çıkan deniz kabuğu ve deniz kabuklarının mitolojisinden esinlenmiş. Bu sembolik kapı, bir çeşit sığınak tasarımı ile Archibong, bu yılın en iyi tasarım ödülünü kazandı.
Chile, Tectonic Resonances
Bu yılın bir diğer ödüllü fikri de Şili’den. Tektonik Rezonanslar, kayaların sesleriyle ilgili. Küçük taşların ses ve ritim için ilk ritüel enstrümanlar olduğunu biliyor muydunuz? Şili, yankı uyandıran bir kayalar ülkesi. Şili, gezegende yaşama biçimlerimizi yeniden düşünmek için bir kapı olarak ‘taşların sesini’ öneriyor.
Ghana, Amplify
Ghana Pavilion (Gana Pavyon), dört yüzyıl boyunca Danimarka ve Büyük Britanya arasında olan ilişkiyi araştıran bir konsept geliştirmiş. Somerset House’un mimarisi ve 450 yıllık tarih, Gana’nın zengin kültürel dokusunun etkisini yeniden değerlendiren bu enstalasyonun önünü açıyor. Enstalasyon ikisi de Ganalı- İngiliz uyruklu tekstil tasarımcısı Chrissa Amuah ve mimar Alice Asafu-Adjaye tarafından tasarlandı.
Servaire & Co and Alter Projects, Metronome
Metronome; aslında sabit bir ritim elde etmek için belli aralıklarla vuruş sesleri çıkartan bir alet. Bu enstalasyonda insanların kendi duyularını kullanarak zaman ve istem dışı anılarla yeniden bağlantı kurmalarını hedefliyor. Tasarım liderliğini Servaire & Co ajansının yaptığı, küratörlüğünü ise Alter Projects’in üstlendiği Metronome 2020'nin yoğun karmaşasının ardından ziyaretçileri sakinleştirici, meditatif ve yansıtıcı bir alana doğru yolculuğa çıkaran bir ses ve koku senfonisi yaratmış. Marcel Proust’un Swann’s Way, ‘Kayıp Zamanın İzinde’ romanından ilham alan Metronome, fiziksel olarak dokunmadan duyuları uyandırmayı hedeflemiş.